tag:blogger.com,1999:blog-65036791527078703712024-03-13T05:28:20.299-07:00Vampir EfsaneleriLux Tenebrishttp://www.blogger.com/profile/13947150840578198100noreply@blogger.comBlogger1125tag:blogger.com,1999:blog-6503679152707870371.post-12457639489315030762012-05-14T17:36:00.001-07:002012-05-16T09:30:01.827-07:00<h2>
Vampir </h2>
Vampir, günbatımı ile şafak arasında dirilerek mezarından çıktığına, insanlara saldırıp kanlarını emdiğine inanılan canavardır. <br />
<h2>
Adem ve Lilith</h2>
<div style="float: left;">
</div>
<div class="wp-caption alignleft" id="attachment_4226" style="width: 399px;">
<a href="http://www.kadinlarportali.com/wp-content/uploads/2009/08/lilith.jpg"><img alt="" class="size-full wp-image-4226 " height="375" src="http://www.kadinlarportali.com/wp-content/uploads/2009/08/lilith.jpg" title="lilith" width="389" /></a></div>
<br />
<b> A</b>dem
ile Havva, yaratılmış ilk insanlar olarak bilinir. Adem ilk erkek peki
Havva yaratılmış ilk kadın mı? Hayır. Eski bir yahudi efsanesi yaratılan
ilk kadının Lilith olduğunu anlatır bizlere. Adem’in ilk eşi Lilith
adı verilen ilk kadın olarak çıkıyor karşımıza. Bu efsanede öyle bir
şekillenmiş ki Lilith, günümüze değin kadın-erkek tartışmalarında
erkeğine tepki veren her kadın Lilith’i simgeliyor. Efsaneye göre;Tanrı, Adem ve Lilith’ topraktan yaratıyor ve cennete yerleştiriyor.
Zamanla Adem ve Lilith çifti arasında sorunlar başlıyor, huzurları
bozuluyor. Bilindik kadın-erkek
sorunları ilk onlarda yaşanıyor. Günümüz erkekleri gibi Adem her konuda
söz hakkının kendisinde olmasını istiyor, Lilith ise buna karşı
çıkıyor.<br />
Cinsel yaşamlarında
Adem’in üstte olması Lilith’i rahatsız ediyor. Kendisinin altta oluşunu
aşağılayıcı buluyor ve karşı çıkıyor. Lilith kendisinin de Adem gibi
topraktan yaratıldığını eşit olduklarını iddia ediyor. Adem, kendisinin
affedici bereketli ve sonsuz gökyüzüne benzetirken Lilith’i toprağa
benzetiyor, ürün veren toprağa ve ilişkilerine bu şekilde devam etmekte
ısrar ediyor. Israr karşısında Lilith ilişkilerinin yürüyemeyeceğine
karar verir, Tanrı’nın anılmaması gereken adını zikreder ve göğe
yükselir. Elindeki tüm imkanlarından vazgeçer ve dışlanmışların yanında
yer alır. Beraberindeki cinlerle ve Şamael yani Şeytan ile ilişkiye
girer, çocukları olur.<br />
Adem cennette yalnız kalmıştır, Tanrı’ya yakarıp Lilith’in geri
gelmesini ister. Tanrı, üç melek gönderir. Sanvai, Semangelof ve
Sansanvai adlı meleklere; Lilith geri gelmediği takdirde her gün 100
çocuğunun öldürülmesini emreder. Lilith asla dönmeyeceğini söyler ve
emir yerine getirilir.<br />
Lilith acı çeker ve ısdırapla bundan sonra tüm hamile ve doğum yapan kadınlar
ile bebeklerin düşmanı olacağına dair yemin eder. Yeni doğanlardan
erkek çocuklarının ilk sekizinci günde, kız çocuklarının ilk yirminci
günde canını alacak yalnız yakınında üç meleğin adı ve şekli olanlara
dokunmayacaktır.<br />
Bu durumda Tanrı Adem’in kaburga kemiğinden Havva’yı yaratır ve Havva Adem’in bir parçası olduğundan ona karşı gelmez.<br />
<h2>
Caine ve Abel</h2>
Efsane : Âdem ile Havva'nın çocuğu Kain Bundan yüzyıllar önce,
yapraklardaki sakin rüzgar dokunuşu ve kuş cıvıltılarıyla dolu dünyanın
sessizliği bir ışıkla bozuldu; bu ışık, barış rüzgarlarını dindirip
dünyanın tüm benliğini sömürecek olan olgunun, insanlığın ilk
hüzmesiydi. Adem ve Havva adındaki fırtına öncesi sessizliğin ilk
fısıltısı, sonraları evlenecek ve 3 tane de oğulları olacaktı; Caine,
Abel ve Seth. İlk doğan Caine, bitkileri yetiştirdi. Onları suladı ve
büyüttü, hayat verdi. İkinci doğan Abel hayvanlara baktı. Onları besledi
ve büyüttü.<br />
<h2>
Adem</h2>
Bir gün babaları Adem, iki oğluna keskin bir ses tonuyla; "Caine ve
Abel, yukarıdaki için bir kurban getirin. Getirin ki yaratıcınıza olan
minnetiniz bilinsin." dedi. Caine, yukarıdaki için en tatlı meyvelerini,
en olgun bitkilerini getirdi. Abel ise en genç, en güçlü hayvanını
kurban etti.<br />
<br />
İki kardeş de kurbanlarını Adem;in ocağına koydular ve ateşe verdiler.
Duman onları yavaşça yukarı doğru götürdü. Abel;in kurbanı tatlı bir
koku yayıp kabul edilirken, Caine&#39;inki kabul edilmedi ve Caine
sert bir şekilde azarlandı.<br />
<br />
İlk doğan (Caine) ağlamaya başladı, gece gündüz yukarıdakine dua etti.<br />
<br />
Gel zaman git zaman, Adem kurban vaktinin yeniden geldiğini söyledi.
Abel yine en güçlü ve genç hayvanlarından birini öldürdü. Caine ise eli
boş geldi, çünkü kurbanının istenmeyeceğini biliyordu. "Caine, neden bir
kurban getirmedin?" diye sordu Abel. İlk doğan, gözleri yaşlı bir
şekilde kardeşinin kalbine mızrak saplayarak onu kurban etti; hayatta en
çok sevdiği şeyi.<br />
<br />
Bu olayın ardından yukarıdaki onu cennetten attı, ve Nod denilen bir yere sürgün etti.<br />
<br />
Caine karanlıkta yalnız kalmıştı. Açtı, üşüyordu ve ağlıyordu...
Karanlığın içinden tatlı bir ses geldi. Siyahlar içinde bir kadın
Caine;e doğru yaklaştı:<br />
<h2>
Lilith ve Caine</h2>
"Hikayeni biliyorum, Nod lu Caine. Açsın, bende yemek var. Üşüyorsun,
bende kıyafetler var. Üzgünsün, bende rahatlık var". Şaşırmış olan
Caine: "Benim gibi lanetli birini niye rahatlatasın? Neden giydiresin?
Neden besleyesin?" dedi, ve alacağı cevapla daha da şaşıracaktı:<br />
<br />
"Ben senin babanın ilk karısıyım. Yukarıdakine karşı geldim ve özgürlüğü
karanlıklarda buldum. Ben Lilith im. Bir zamanlar ben de üşüyordum.
Benim için sıcaklık yoktu. Bir zamanlar ben de açtım, benim için yemek
yoktu. Bir zamanlar ben de üzgündüm, benim için rahatlık yoktu."<br />
<br />
Lilith, Caine;i ağırladı ve onu besledi, rahatlattı. Caine onun evinde
bir süre kaldı, ve bir gün ona sordu: "Sadece karanlıktan, bu evi nasıl
yaptın? Nasıl kıyafetler yarattın? Yiyeceklerini nasıl yetiştirdin?"<br />
<br />
Lilith gülümsedi ve cevap verdi: "Ben uyandım. Bu sayede istediğim gücü
yaratıyorum". Gözleri parıldayan Caine: "Beni de uyandır Lilith, benim
de güce ihtiyacım var. Ben de kendi evimi, giysilerimi, yiyeceklerimi
yaratmalıyım."<br />
<br />
"Uyanmanın sana ne yapacağını bilmiyorum. Sen baban tarafından
lanetlendin. Ölebilirsin, sonsuza kadar değişebilirsin." İçini kemiren
heyecanla Caine:<br />
<br />
"Güç olmayan bir yaşamın ne önemi var? Sen olmadan ben ölürüm, ama senin
kölen olarak yaşayamam." Lilith Caine;i seviyordu. Sonuçlarından emin
olmadığı için istemese de Caine;e olan sevgisi, içinden gelen sesin
önüne geçti ve onu uyandırdı. Bileğinden gelen kanı bir kaba koydu ve
Caine;e içirdi. Caine yere düştü, o kadar uzun süre düştü ki bu ona
sonsuzluk gibi geldi. Gözlerini açtığında karanlık bir yerdeydi.<br />
<h2>
Michael</h2>
Karanlığın içinde Caine parlak bir ışık gördü. Gecede parlayan ateş,
Michael, Kutsal Ateşin koruyucusu ona gelmişti, ve şöyle dedi. "Adem ve
Havva;nın oğlu, suçun büyük ama Tanrının bağışlayıcılığı daha büyük. O
seni affetti."<br />
<br />
Kızgın ve kırgın Caine cevap verdi:<br />
<br />
" yukarıdakinin acımasıyla değil ancak kendi vicdanımla gurur içinde
yaşayabilirim." Reddetmişti. Ve Michael ona ilk lanetini verdi:<br />
<br />
"Bu diyarlarda gezdiğin sürece, sen ve senin çocukların ateşten korkacak. Ateşim sizin derinizi yakacak ve sizi mahvedecek."<br />
<h2>
Raphael</h2>
O gecenin sabahında, ufuktan Raphael, güneşin koruyucusu göründü.
Caine;e şöyle dedi: "Adem;in oğlu, Havva;nın oğlu, kardeşin Abel
cennetten senin günahlarını affetti. Tanrı;nın bağışlamasını kabul
etmeyecek misin?"<br />
<br />
Büyük bir fırsat gibi görünen bu
teklife kırgınlığı dinmeyen Caine cevap verdi<br />
<br />
"Abel;ın bağışlaması bir şey ifade etmez. Ancak ben kendimi affedebilirsem gerçekten affolmuş sayılırım",<br />
<br />
ve reddetti. Onun için değişen pek olmamıştı, bir şey dışında; Raphael ona ikinci lanetini vermişti:<br />
<br />
"Bu diyarda gezdiğin sürece sen ve çocukların gün doğuşundan
korkacak. Güneşin ışınları sizi ateş gibi yakacak. Şimdi git ve karanlık
bir yere saklan, saklan ki güneşin gazabını hissetme;"<br />
İçini hırs
bürüyen Caine kaçtı, kaçtı..ve karanlık bir mağaraya saklanarak derin
bir uykuya daldı..<br />
<h2>
Uriel</h2>
Uyandığında ölüm meleği Uriel onu kanatlarının
arasında tutuyordu. Caine;e doğru eğilerek kulağına fısıldadı:<br />
<br />
"Adem in
oğlu, Havva;nın oğlu, Tanrı senin bütün günahlarını bağışladı, kabul et
ve bütün lanetlerinden kurtul."<br />
.<br />
"Tanrının bağışlamasıyla
değil, kendi bağışlamamla yaşayacağım. Ben benim. Yaptıklarımı yaptım.
Bu asla değişmeyecek".<br />
. <br />
Ve Tanrının kendisi, Uriel'ın ağzından Kain'e son ve en büyük lanetini verdi:<br />
<br />
"Sen
ve senin çocukların, bu diyarda gezdiği sürece karanlığa tutunacaklar
.Sadece kan içecekler. Sadece kül yiyecekler. Bir ölü gibi yaşayacaklar,
fakat ölmeyecekler. Son günlere kadar dokunduğunuz her şey yok olacak "<br />
<br />
Bu lanetle Kain acı bir çığlık attı, gözlerinden kan geliyordu. Kanı bir kabın içine doldurdu ve içti<br />
<h2>
Cebrail</h2>
Kafasını kaldırdığında Cebrail karşısında duruyordu. Fırtına sonrası
sessizliğinin verdiği yankıyla: "Âdem'in oğlu, Havva'nın oğlu; babamın
bağışlayıcılığı sandığından çok daha büyük. Şimdi bile affedilmeye bir
yol açıldı. Bu yola "Golconda" diyeceksin. Çocuklarına ondan bahset,
çünkü sadece bu yolla yeniden ışıkta yürüyebileceksiniz."<br />
<h2>
Golconda </h2>
GOLCONDA: Golconda bir vampirin arınmasıdır,kimisine göre bir efsane
kimisine göre ise bir amaçtır. Golconda bir durumdur aslında, Bir
vampir'in golcondaya ulaşması için en önemli koşul insandan daha insan
olmasıdır (bir iyilik meleği yani). Bu durumda vampir yaşamak için
gerekli olan kan içme vs. gibi ihtiyaçlarını minimuma indirmiştir
(kuralda normal bir vampir gecede bir birim kan kaybederken,golcondadaki
bir vampir haftada 1 birim kan kaybeder), içindeki 'beast'e' öylesine
hakimdir ki birdaha frenzy veya rötshreck olayına girmez, ayrıca kanı
kullanmadada büyük avantajlar kazanır. Ama golconda erişilmesi çok zor
ve uzun bir iştir.<br />
Yani bir nevi nirvananın vampircesidir.<br />
<h2>
Kazıklı Voyvoda ( Dracula )</h2>
Kazıklı Voyvoda 1400’lü yıllarda yaşamış
bir Romanya hüküdarıdır.i
Transilvanya’yıda içine alan bir bölgeyi yönetmiştir.Transilvanya’nın
kelime anlamı “Ormanın ötesindeki ülke”dir.Dracula’nın hakkında yeterli bilgiye sahip olunan ilk atası dedesi olan
Mircea’dır.Romanya tahtında 32 yıl aralıksız oturan Mircea’nın birçok
çocuğu olmasına rağmen bunlardan sadece biri, Mihail, meşrudur.Romanya’nın o zamanki yasalarına göre kralın meşru olmayan
çocuklarıda taht üzerinde hak iddia edebiliyorlardı.Bu durum
iki çocuğunun daha sahneye çıkmasına sebep olur: Alexandrau Aldea ve
Dracula’nın babası Vlad.Babasının ölümünden sonra Vlad hem taht kavgalarından sakınmak hem de
ileride taht üzerinde hak iddia ettiğinde birilerini arkasında
bulabilmek için Lüksemburg’lu Sigismond’un yanına sığınır.Genç Vlad
burada şövalyelik eğitimi almaktadır..
Bu noktadan sonra Dracula isminin nereden geldiğini açıklayabiliriz; Asıl
kahramanımızın babası Vlad 1431 yılında Nünberg’te yapılan bir
toplantıyla amacı kutsal Roma-Germen imparatorluğunu korumak ve Katolik
mezhebini yaymak gibi amaçları olan Ejderha Tarikatına kabul
edilir.Buradaki “tarikat” kelimesinin bizim bildiğimiz anlamından daha
farklı bir anlam taşıdığına dikkatinizi çekmek istiyorum Pekte
küçümsenecek bir olay değildir bu, çünkü bu tarikatın tüm üyelerinin
sayısı 24’ü geçmez, ve tüm üyeler soylu kişilerden oluştuğu için bu
tarikata kabul edilmek Vlad için kuşkusuz büyük bir onurdur.Ejderha
tarikatının üyelerine ölene kadar boyunlarında taşıyacakları ve öldüklerinde de
mezarlarına konulacak, değerli
taşlardan yapılmış ejderha şeklinde birer kolye ve biri yeşil biri siyah iki pelerin verilir.Yıllar sonra Vlad ülkesine dönüp tahta geçtiğinde onun Ejderha
Tarikatına üye olduğunu bilen az sayıdaki kişi ona Dracul (ejderha)
ismini takarlar.Tarikattan habersiz olanlar ise Vlad’ın kalkanındaki ve
bastırdığı sikkelerdeki ejderhalara bakarak ona aynı ismi takarlar.Daha sonra Vlad’ın çocukları olduğunda onlarada Dracul’un oğlu anlamına
gelen Dracula ismi verilir.Vlad’ın 3 oğlu vardır en büyükleri ve Vlad
Dracul’un en düşkün oldugu oglu olan Mircea’dır .Ama Mircea tahtta
geçirdiğibirkaç yıl dışında ülke tarihinde pekte etkili
olmamıştır.İkinci ogul ise caniliğiyle tarihe geçecek olan Vlad
Dracula’dır.En küçük oglu ise yakışıklılıyla hatırlanan Radu
Dracula’dır.Vlad Dracula 11 yaşına geldiginde babasının Osmanlılarla yaptıgı bir
anlaşmanın kefili olarak kardeşi Radu’yla birlikte<br />
Osmanlılara rehin
olarak bırakılacak ve hayatının 6 yılını Osmanlı topraklarında
geçirecekti.Burada kaldıkları süre boyunca onların birer Prens oldukları göz ardı
edilmez ve gerekli olan egitim iki kardeşe de verilir.Hatta ileride
birbirlerine karşı savaşacak olan ve neredeyse aynı yaşlarda olan Vlad
ve 2.Mehmet(Fatih Sultan Mehmet) beraber egitim görürler.6 Yıl sonunda Vlad ülkesine döner.Hayatının geri kalanını taht
mücadelesi ve Hıristiyanları Türklere karşı birleşmeyi denemekle yani
Haçlı seferleri düzenlemeye çalışmakla geçirir.Farklı sürelerle üç kez
tahta çıkar ve indirlir.Vlad’ın siyasi başarısızlıklarının çoğunun
ardında kardeşi Radu vardır.Çünkü Radu hayatı boyunca Osmanlı yanlısı bir
tutum sergilemiştir.Tarihte eşi görülmemiş bir zalim olan Drakula, kazığa oturttuğu insanlar
can çekişirken, karşılarına geçip içmekten zevk alıyordu<br />
Bugünkü Romanya'nın bir kısmını içine alan Eflâk, Çelebi Mehmet
zamanında vergiye bağlanmış ama tam olarak hakimiyet altına
alınamamıştı. O zamaki voyvodanın oğulları olan Vlad ve Radul,
İstanbul'da rehine olarak kalmışlardı. Fatih İstanbul'u aldıktan üç yıl
sonra, kardeşlerden Vlad'ı Eflâk'a voyvoda olarak göndermişti. Fatih'in
bu yardımına, yani onu voyvodalığa getirmesine karşılık olarak yıllık
vergisini ödeyecek, ayrıca her yıl asker olabilecek veya çeşitli
hizmetlerde kullanılmak üzere yetiştirilecek 500 genci İstanbul'a
götürecekti..Drakul, önce eski voyvodaya bağlı 20 bin Ulah'ı idam ettirdi. Akınlar
yaparak esir ettiği sivil Türkler'i diri diri kazığa oturtuyor, onların
can çekişmelerini seyrederek eğleniyor, yiyor, içiyordu. Bazen esirlerin
derilerini yüzdürüyor, üzerlerine tuz ektiriyor ve daha fazla acı
çekmeleri için keçilere yalatıyordu. Bir defasında ülkesindeki bütün
dilencileri ziyafet bahanesiyle büyük bir binada toplamış, onları iyice
sarhoş ettikten sonra binanın kapı ve pencerelerini kapatarak ateşe
vermiş, haşarat gibi dumandan boğulmalarını sağlamıştı.""Drakul akıl almaz işkencelerini herkese, her zaman yapıyordu. Bir gün
gezgin rahiplerden birini eşeğe ile beraber kazığa oturttu.
Metreslerinden birnin karnını yararak çocuğu olup olmadığına baktı. Bir
başka gün, Eflâk'a dil öğrenmeye gelen 400 Macar öğrenciyi, panayırlara
katılmak için gelen 600 Alman tüccarı ve 500 Eflâk asilzadesini kazığa
oturttu, yaktırdı ve duyulmadık işkencelerle öldürttü..."Bu kadar da değil, bilinen canavarlardan çok daha canavar, çok daha
vahşi olan bu cellad, bu drakul, işkence makineleri de icad etmişti.
İnsan doğrama makinesinde insanları doğratıyor, çömleklere doldurup
pişiriyordu. Bir gün, bir kadını diri diri ateşte kızartmış, etini de
çocuklarına zorla yedirmişti!..<br />
<br />
<h2>
Elçilerin kavuklarını başlarına çakıyor</h2>
<br />
Fatih, böyle korkunç bir zalimi cezasız bırakamazdı. Cezasını vermek
için, ama bu maksadını gizleyerek onu İstanbul'a çağırdı. Voyvoda, o
günlerde ülkesini bırakamayacağını, ancak bir muhafız birliği ve
kumandanı kaleyi beklerse İstanbul'a gelebileceğni söyledi.Bunun üzerine Vidin Muhafızı Hamza Paşa az bir kuvvetle Eflâk'a
gönderildi. Hamza Paşa Kazıklı Voyvoda'yı alaşağı edecek, İstanbul'da
bulunan kardeşi de voyvoda olacaktı. Ancak Drakul bunu anlamıştı. Bir
gece baskını yaparak Hamza Paşa ve adamlarını yakaladı. Ellerini
ayaklarını kestirdikten sonra hepsini kazığa oturttu.Drakul bunula yetinmedi, Türk toprağı haline gelmiş Bulgaristan'a akınlar düzenleyerek 25 bin kişiyi esir almıştı.Fatih durumu öğrenmeleri için voyvodaya bir elçiler heyeti daha
gönderdi. Bu elçiler voyvodanın huzuruna geldikleri zaman Türk
geleneklerine göre kavuklarını çıkarmadılar. Buna çok kızan voyvoda,
üçer iri çiviyle elçilerin kavuklarını başlarına çaktırdı!Fatih Sultan Mehmed ordusunun başına geçeerek Eflâk seferini başlattı.
Veziriâzam Mahmud Paşa da 175 teknelik donanma ile Eflâk kıyılarına
hareket etti.Hikayeye
göre bir gün Vlad’ın şatosuna İtalyan elçiler
gelir ve huzuruna çıkmak isterler.Elçiler içeri kabul edilir ve saygı
gereği diz çöküp şapkalarını çıkarırlar ve Vlad Dracula’nın önünde
başarını eğerler.Ama o zamanki gelenekler göre İtalyanlat şapkalarının
altına küçük takkeler giymektedirler ve Vlad’ı selamlarken bunları
çıkarmazlar.Dracula başlarındakinin ne oldugunu ve niye çıkarmadıklarını
sorar.Elçiler ise bunun bir gelenek oldugunu ve eğer Dracula bu
geleneğe saygı gösterirse sonsuza dek onun hizmetinde olacakları ve
gittikleri tüm ülkelerde Vlad’ın ne kadar iyi bir hükümdar oldugundan
bahsedecekleri cevabını verirler.Bunun üzerine Dracula ayağa kalkar
onların bu geleneğini tanıyacağını ve daha da geliştireceğini
söyler.Elçilerin yanına gediğinde elindeki çivileri teker teker
takkelerinin üstünden elçilerin kafalarına çakar.<br />
<br />
<h2>
Ceset Ormanı</h2>
Kazıklı Voyvoda Fatih'in ordusu ile savaşa cesaret edemezdi. Ormanlara,
dağlara çekilerek çete savaşları yapmaya başladı. Bunun üzerine Fatih
akıncıları Eflâk içlerine yaydı. Ünlü akıncı beyleri her
tarafta voyvodanın askerlerini arıyor, bulup yok ediyor, teslim olanlar
esir alıyordu. Binek ve taşıt için kullanılan hayvanlar da toplanarak
voyvodanın savaş gücü iyice kırıldı. Fakat voyvoda bir türlü
bulunamıyordu.<br />
Fatih, Eflâk voyvodasını kovalayıp başkentine doğru ilerlerken, Türk,
Bulgar ve Eflâklılar'dan oluşan 20 bin kadar cesetle, bir ceset
ormanıyla karşılaştı. Henüz tanınır halde olan Hamza Paşa'yı kazığa
geçmiş halde görmüş, dehşet içinde kalmıştı.Drakul, Eflâk'ın karış karış arandığını görünce Macaristan'a kaçtı.
Macarlar onun yaptıklarını biliyorlardı. İdam etmediler ama zindana
attılar.Fatih, Vlad'ın yerine kardeşi Radul'u voyvoda yaptı. Ağabeyinin zulmü ile
memleketi ne hale getirdiğini görmüş, ona göre hareket etmesi
gerektiğini iyi anlamıştı.Drakul (Kazıklı Voyvoda) bir süre sonra zindandan kaçmayı başardı ve bir
avuç celladı ile tekrar Eflâk'a geldi Korkakları etkileyerek ve şiddet
hareketlerine başvurarak prensliği kısa bir süre ele geçirdi. Ama o
kadar kötü bir insan, o kadar vahşi idi ki en yakınları bile ondan
nefret ediyordu. Nitekim, kölelerinden biri bir fırsatını bulup kafasını
kesti ve Türkler'e gönderdi. Kazıklı Voyvoda'nın kesik başı Eflâk
şehirlerinde dolaştırılarak, Türkler'in ülkeye tam anlamıyla hâkim
oldukları anlatılmış oldu.<br />
Eflâk artık bir Türk vilayeti olmuştu (1462)Ve tüm bunların sonunda Vlad Dracula Osmanlılar
tarafından yakalanır öldürülür başı gövdesinden ayrılır.(Başı ölümüne
kanıt olarak İstanbul’a götürülür) <br />
Vlad Dracula’yı günümüze taşıyan şey ise caniligi,ülkesi için savaşırken sergiledigi dehşettir. <br />
Hepsinin arasında en çok göze batan tutkusu kurbanlarını kazığa
oturtmasıdır.Kazıklı Voyvoda ismi buradan
gelir. İnsanları asmak ya da kafalarını uçurmak yerine kesinlikle daha
acı verici olan bu yöntemi kullanıyordu.Kurbanların çoğu sivri
kazıkların üstüne oturtuluyor bazıları ise karınlarına ya da sırtlarına
batacak şekilde kazıkların üzerine bırakılıyorlardı. <br />
<br />Lux Tenebrishttp://www.blogger.com/profile/13947150840578198100noreply@blogger.com0