14 Mayıs 2012 Pazartesi

Vampir 

Vampir, günbatımı ile şafak arasında dirilerek mezarından çıktığına, insanlara saldırıp kanlarını emdiğine inanılan canavardır.

Adem ve Lilith


      Adem ile Havva, yaratılmış ilk insanlar olarak bilinir. Adem ilk erkek peki Havva yaratılmış ilk kadın mı? Hayır. Eski bir yahudi efsanesi yaratılan ilk kadının Lilith olduğunu anlatır bizlere.  Adem’in ilk eşi Lilith adı verilen ilk kadın olarak çıkıyor karşımıza. Bu efsanede öyle bir şekillenmiş ki Lilith, günümüze değin kadın-erkek tartışmalarında erkeğine tepki veren her kadın Lilith’i simgeliyor. Efsaneye göre;Tanrı, Adem ve Lilith’ topraktan yaratıyor ve cennete yerleştiriyor. Zamanla Adem ve Lilith çifti arasında sorunlar başlıyor, huzurları bozuluyor. Bilindik kadın-erkek sorunları ilk onlarda yaşanıyor. Günümüz erkekleri gibi Adem her konuda söz hakkının kendisinde olmasını istiyor, Lilith ise buna karşı çıkıyor.
Cinsel yaşamlarında Adem’in üstte olması Lilith’i rahatsız ediyor. Kendisinin altta oluşunu aşağılayıcı buluyor ve karşı çıkıyor. Lilith kendisinin de Adem gibi topraktan yaratıldığını eşit olduklarını iddia ediyor. Adem, kendisinin affedici bereketli ve sonsuz gökyüzüne benzetirken Lilith’i toprağa benzetiyor, ürün veren toprağa ve ilişkilerine bu şekilde devam etmekte ısrar ediyor. Israr karşısında Lilith ilişkilerinin yürüyemeyeceğine karar verir, Tanrı’nın anılmaması gereken adını zikreder ve göğe yükselir. Elindeki tüm imkanlarından vazgeçer ve dışlanmışların yanında yer alır. Beraberindeki cinlerle ve Şamael yani Şeytan ile ilişkiye girer, çocukları olur.
Adem cennette yalnız kalmıştır, Tanrı’ya yakarıp Lilith’in geri gelmesini ister. Tanrı, üç melek gönderir. Sanvai, Semangelof ve Sansanvai adlı meleklere; Lilith geri gelmediği takdirde her gün 100 çocuğunun öldürülmesini emreder. Lilith asla dönmeyeceğini söyler ve emir yerine getirilir.
Lilith acı çeker ve ısdırapla bundan sonra tüm hamile ve doğum yapan kadınlar ile bebeklerin düşmanı olacağına dair yemin eder. Yeni doğanlardan erkek çocuklarının ilk sekizinci günde, kız çocuklarının ilk yirminci günde canını alacak yalnız yakınında üç meleğin adı ve şekli olanlara dokunmayacaktır.
Bu durumda Tanrı Adem’in kaburga kemiğinden Havva’yı yaratır ve Havva Adem’in bir parçası olduğundan ona karşı gelmez.

Caine ve Abel

Efsane : Âdem ile Havva'nın çocuğu Kain Bundan yüzyıllar önce, yapraklardaki sakin rüzgar dokunuşu ve kuş cıvıltılarıyla dolu dünyanın sessizliği bir ışıkla bozuldu; bu ışık, barış rüzgarlarını dindirip dünyanın tüm benliğini sömürecek olan olgunun, insanlığın ilk hüzmesiydi. Adem ve Havva adındaki fırtına öncesi sessizliğin ilk fısıltısı, sonraları evlenecek ve 3 tane de oğulları olacaktı; Caine, Abel ve Seth. İlk doğan Caine, bitkileri yetiştirdi. Onları suladı ve büyüttü, hayat verdi. İkinci doğan Abel hayvanlara baktı. Onları besledi ve büyüttü.

Adem

Bir gün babaları Adem, iki oğluna keskin bir ses tonuyla; "Caine ve Abel, yukarıdaki için bir kurban getirin. Getirin ki yaratıcınıza olan minnetiniz bilinsin." dedi. Caine, yukarıdaki için en tatlı meyvelerini, en olgun bitkilerini getirdi. Abel ise en genç, en güçlü hayvanını kurban etti.

İki kardeş de kurbanlarını Adem;in ocağına koydular ve ateşe verdiler. Duman onları yavaşça yukarı doğru götürdü. Abel;in kurbanı tatlı bir koku yayıp kabul edilirken, Caine'inki kabul edilmedi ve Caine sert bir şekilde azarlandı.

İlk doğan (Caine) ağlamaya başladı, gece gündüz yukarıdakine dua etti.

Gel zaman git zaman, Adem kurban vaktinin yeniden geldiğini söyledi. Abel yine en güçlü ve genç hayvanlarından birini öldürdü. Caine ise eli boş geldi, çünkü kurbanının istenmeyeceğini biliyordu. "Caine, neden bir kurban getirmedin?" diye sordu Abel. İlk doğan, gözleri yaşlı bir şekilde kardeşinin kalbine mızrak saplayarak onu kurban etti; hayatta en çok sevdiği şeyi.

Bu olayın ardından yukarıdaki onu cennetten attı, ve Nod denilen bir yere sürgün etti.

Caine karanlıkta yalnız kalmıştı. Açtı, üşüyordu ve ağlıyordu... Karanlığın içinden tatlı bir ses geldi. Siyahlar içinde bir kadın Caine;e doğru yaklaştı:

Lilith ve Caine

"Hikayeni biliyorum,  Nod lu Caine. Açsın, bende yemek var. Üşüyorsun, bende kıyafetler var. Üzgünsün, bende rahatlık var". Şaşırmış olan Caine: "Benim gibi lanetli birini niye rahatlatasın? Neden giydiresin? Neden besleyesin?" dedi, ve alacağı cevapla daha da şaşıracaktı:

"Ben senin babanın ilk karısıyım. Yukarıdakine karşı geldim ve özgürlüğü karanlıklarda buldum. Ben Lilith im. Bir zamanlar ben de üşüyordum. Benim için sıcaklık yoktu. Bir zamanlar ben de açtım, benim için yemek yoktu. Bir zamanlar ben de üzgündüm, benim için rahatlık yoktu."

Lilith, Caine;i ağırladı ve onu besledi, rahatlattı. Caine onun evinde bir süre kaldı, ve bir gün ona sordu: "Sadece karanlıktan, bu evi nasıl yaptın? Nasıl kıyafetler yarattın? Yiyeceklerini nasıl yetiştirdin?"

Lilith gülümsedi ve cevap verdi: "Ben uyandım. Bu sayede istediğim gücü yaratıyorum". Gözleri parıldayan Caine: "Beni de uyandır Lilith, benim de güce ihtiyacım var. Ben de kendi evimi, giysilerimi, yiyeceklerimi yaratmalıyım."

"Uyanmanın sana ne yapacağını bilmiyorum. Sen baban tarafından lanetlendin. Ölebilirsin, sonsuza kadar değişebilirsin." İçini kemiren heyecanla Caine:

"Güç olmayan bir yaşamın ne önemi var? Sen olmadan ben ölürüm, ama senin kölen olarak yaşayamam." Lilith Caine;i seviyordu. Sonuçlarından emin olmadığı için istemese de Caine;e olan sevgisi, içinden gelen sesin önüne geçti ve onu uyandırdı. Bileğinden gelen kanı bir kaba koydu ve Caine;e içirdi. Caine yere düştü, o kadar uzun süre düştü ki bu ona sonsuzluk gibi geldi. Gözlerini açtığında karanlık bir yerdeydi.

Michael

Karanlığın içinde Caine parlak bir ışık gördü. Gecede parlayan ateş, Michael, Kutsal Ateşin koruyucusu ona gelmişti, ve şöyle dedi. "Adem ve Havva;nın oğlu, suçun büyük ama Tanrının bağışlayıcılığı daha büyük. O seni affetti."

Kızgın ve kırgın Caine cevap verdi:

 " yukarıdakinin acımasıyla değil ancak kendi vicdanımla gurur içinde yaşayabilirim." Reddetmişti. Ve Michael ona ilk lanetini verdi:

"Bu diyarlarda gezdiğin sürece, sen ve senin çocukların ateşten korkacak. Ateşim sizin derinizi yakacak ve sizi mahvedecek."

 Raphael

O gecenin sabahında, ufuktan Raphael, güneşin koruyucusu göründü. Caine;e şöyle dedi: "Adem;in oğlu, Havva;nın oğlu, kardeşin Abel cennetten senin günahlarını affetti. Tanrı;nın bağışlamasını kabul etmeyecek misin?"

Büyük bir fırsat gibi görünen bu teklife kırgınlığı dinmeyen Caine cevap verdi

 "Abel;ın bağışlaması bir şey ifade etmez. Ancak ben kendimi affedebilirsem gerçekten affolmuş sayılırım",

ve reddetti. Onun için değişen pek olmamıştı, bir şey dışında; Raphael ona ikinci lanetini vermişti:

 "Bu diyarda gezdiğin sürece sen ve çocukların gün doğuşundan korkacak. Güneşin ışınları sizi ateş gibi yakacak. Şimdi git ve karanlık bir yere saklan, saklan ki güneşin gazabını hissetme;"
İçini hırs bürüyen Caine kaçtı, kaçtı..ve karanlık bir mağaraya saklanarak derin bir uykuya daldı..

Uriel

 Uyandığında ölüm meleği Uriel onu kanatlarının arasında tutuyordu. Caine;e doğru eğilerek kulağına fısıldadı:

"Adem in oğlu, Havva;nın oğlu, Tanrı senin bütün günahlarını bağışladı, kabul et ve bütün lanetlerinden kurtul."
.
"Tanrının bağışlamasıyla değil, kendi bağışlamamla yaşayacağım. Ben benim. Yaptıklarımı yaptım. Bu asla değişmeyecek".
.
Ve Tanrının kendisi, Uriel'ın ağzından Kain'e son ve en büyük lanetini verdi:

 "Sen ve senin çocukların, bu diyarda gezdiği sürece karanlığa tutunacaklar .Sadece kan içecekler. Sadece kül yiyecekler. Bir ölü gibi yaşayacaklar, fakat ölmeyecekler. Son günlere kadar dokunduğunuz her şey yok olacak "

Bu lanetle Kain acı bir çığlık attı, gözlerinden kan geliyordu. Kanı bir kabın içine doldurdu ve içti

Cebrail

Kafasını kaldırdığında Cebrail karşısında duruyordu. Fırtına sonrası sessizliğinin verdiği yankıyla: "Âdem'in oğlu, Havva'nın oğlu; babamın bağışlayıcılığı sandığından çok daha büyük. Şimdi bile affedilmeye bir yol açıldı. Bu yola "Golconda" diyeceksin. Çocuklarına ondan bahset, çünkü sadece bu yolla yeniden ışıkta yürüyebileceksiniz."

Golconda 

GOLCONDA: Golconda bir vampirin arınmasıdır,kimisine göre bir efsane kimisine göre ise bir amaçtır. Golconda bir durumdur aslında, Bir vampir'in golcondaya ulaşması için en önemli koşul insandan daha insan olmasıdır (bir iyilik meleği yani). Bu durumda vampir yaşamak için gerekli olan kan içme vs. gibi ihtiyaçlarını minimuma indirmiştir (kuralda normal bir vampir gecede bir birim kan kaybederken,golcondadaki bir vampir haftada 1 birim kan kaybeder), içindeki 'beast'e' öylesine hakimdir ki birdaha frenzy veya rötshreck olayına girmez, ayrıca kanı kullanmadada büyük avantajlar kazanır. Ama golconda erişilmesi çok zor ve uzun bir iştir.
Yani bir nevi nirvananın vampircesidir.

Kazıklı Voyvoda ( Dracula )

Kazıklı Voyvoda  1400’lü yıllarda yaşamış bir Romanya hüküdarıdır.i Transilvanya’yıda içine alan bir bölgeyi yönetmiştir.Transilvanya’nın kelime anlamı “Ormanın ötesindeki ülke”dir.Dracula’nın hakkında yeterli bilgiye sahip olunan ilk atası dedesi olan Mircea’dır.Romanya tahtında 32 yıl aralıksız oturan Mircea’nın birçok çocuğu olmasına rağmen bunlardan sadece biri, Mihail, meşrudur.Romanya’nın o zamanki yasalarına göre kralın meşru olmayan çocuklarıda taht üzerinde hak iddia edebiliyorlardı.Bu durum  iki çocuğunun daha sahneye çıkmasına sebep olur: Alexandrau Aldea ve Dracula’nın babası Vlad.Babasının ölümünden sonra Vlad hem taht kavgalarından sakınmak hem de ileride taht üzerinde hak iddia ettiğinde birilerini arkasında bulabilmek için Lüksemburg’lu Sigismond’un yanına sığınır.Genç Vlad burada şövalyelik eğitimi almaktadır.. Bu noktadan sonra Dracula isminin nereden geldiğini açıklayabiliriz; Asıl kahramanımızın babası Vlad 1431 yılında Nünberg’te yapılan bir toplantıyla amacı kutsal Roma-Germen imparatorluğunu korumak ve Katolik mezhebini yaymak gibi amaçları olan Ejderha Tarikatına kabul edilir.Buradaki “tarikat” kelimesinin bizim bildiğimiz anlamından daha farklı bir anlam taşıdığına dikkatinizi çekmek istiyorum Pekte küçümsenecek bir olay değildir bu, çünkü bu tarikatın tüm üyelerinin sayısı 24’ü geçmez, ve tüm üyeler soylu kişilerden oluştuğu için bu tarikata kabul edilmek Vlad için kuşkusuz büyük bir onurdur.Ejderha tarikatının üyelerine ölene kadar boyunlarında taşıyacakları ve öldüklerinde de mezarlarına konulacak, değerli taşlardan yapılmış ejderha şeklinde birer kolye ve biri yeşil biri siyah iki pelerin verilir.Yıllar sonra Vlad ülkesine dönüp tahta geçtiğinde onun Ejderha Tarikatına üye olduğunu bilen az sayıdaki kişi ona Dracul (ejderha) ismini takarlar.Tarikattan habersiz olanlar ise Vlad’ın kalkanındaki ve bastırdığı sikkelerdeki ejderhalara bakarak ona aynı ismi takarlar.Daha sonra Vlad’ın çocukları olduğunda onlarada Dracul’un oğlu anlamına gelen Dracula ismi verilir.Vlad’ın 3 oğlu vardır en büyükleri ve Vlad Dracul’un en düşkün oldugu oglu olan Mircea’dır .Ama Mircea tahtta geçirdiğibirkaç yıl dışında ülke tarihinde pekte etkili olmamıştır.İkinci ogul ise caniliğiyle tarihe geçecek olan Vlad Dracula’dır.En küçük oglu ise yakışıklılıyla hatırlanan Radu Dracula’dır.Vlad Dracula 11 yaşına geldiginde babasının Osmanlılarla yaptıgı bir anlaşmanın kefili olarak kardeşi Radu’yla birlikte
Osmanlılara rehin olarak bırakılacak ve hayatının 6 yılını Osmanlı topraklarında geçirecekti.Burada kaldıkları süre boyunca onların birer Prens oldukları göz ardı edilmez ve gerekli olan egitim iki kardeşe de verilir.Hatta ileride birbirlerine karşı savaşacak olan ve neredeyse aynı yaşlarda olan Vlad ve 2.Mehmet(Fatih Sultan Mehmet) beraber egitim görürler.6 Yıl sonunda Vlad ülkesine döner.Hayatının geri kalanını taht mücadelesi ve Hıristiyanları Türklere karşı birleşmeyi denemekle yani Haçlı seferleri düzenlemeye çalışmakla geçirir.Farklı sürelerle üç kez tahta çıkar ve indirlir.Vlad’ın siyasi başarısızlıklarının çoğunun ardında kardeşi Radu vardır.Çünkü Radu hayatı boyunca Osmanlı yanlısı bir tutum sergilemiştir.Tarihte eşi görülmemiş bir zalim olan Drakula, kazığa oturttuğu insanlar can çekişirken, karşılarına geçip içmekten zevk alıyordu
Bugünkü Romanya'nın bir kısmını içine alan Eflâk, Çelebi Mehmet zamanında vergiye bağlanmış ama tam olarak hakimiyet altına alınamamıştı. O zamaki voyvodanın oğulları olan Vlad ve Radul, İstanbul'da rehine olarak kalmışlardı. Fatih İstanbul'u aldıktan üç yıl sonra, kardeşlerden Vlad'ı Eflâk'a voyvoda olarak göndermişti. Fatih'in bu yardımına, yani onu voyvodalığa getirmesine karşılık olarak yıllık vergisini ödeyecek, ayrıca her yıl asker olabilecek veya çeşitli hizmetlerde kullanılmak üzere yetiştirilecek 500 genci İstanbul'a götürecekti..Drakul, önce eski voyvodaya bağlı 20 bin Ulah'ı idam ettirdi. Akınlar yaparak esir ettiği sivil Türkler'i diri diri kazığa oturtuyor, onların can çekişmelerini seyrederek eğleniyor, yiyor, içiyordu. Bazen esirlerin derilerini yüzdürüyor, üzerlerine tuz ektiriyor ve daha fazla acı çekmeleri için keçilere yalatıyordu. Bir defasında ülkesindeki bütün dilencileri ziyafet bahanesiyle büyük bir binada toplamış, onları iyice sarhoş ettikten sonra binanın kapı ve pencerelerini kapatarak ateşe vermiş, haşarat gibi dumandan boğulmalarını sağlamıştı.""Drakul akıl almaz işkencelerini herkese, her zaman yapıyordu. Bir gün gezgin rahiplerden birini eşeğe ile beraber kazığa oturttu. Metreslerinden birnin karnını yararak çocuğu olup olmadığına baktı. Bir başka gün, Eflâk'a dil öğrenmeye gelen 400 Macar öğrenciyi, panayırlara katılmak için gelen 600 Alman tüccarı ve 500 Eflâk asilzadesini kazığa oturttu, yaktırdı ve duyulmadık işkencelerle öldürttü..."Bu kadar da değil, bilinen canavarlardan çok daha canavar, çok daha vahşi olan bu cellad, bu drakul, işkence makineleri de icad etmişti. İnsan doğrama makinesinde insanları doğratıyor, çömleklere doldurup pişiriyordu. Bir gün, bir kadını diri diri ateşte kızartmış, etini de çocuklarına zorla yedirmişti!..

Elçilerin kavuklarını başlarına çakıyor


Fatih, böyle korkunç bir zalimi cezasız bırakamazdı. Cezasını vermek için, ama bu maksadını gizleyerek onu İstanbul'a çağırdı. Voyvoda, o günlerde ülkesini bırakamayacağını, ancak bir muhafız birliği ve kumandanı kaleyi beklerse İstanbul'a gelebileceğni söyledi.Bunun üzerine Vidin Muhafızı Hamza Paşa az bir kuvvetle Eflâk'a gönderildi. Hamza Paşa Kazıklı Voyvoda'yı alaşağı edecek, İstanbul'da bulunan kardeşi de voyvoda olacaktı. Ancak Drakul bunu anlamıştı. Bir gece baskını yaparak Hamza Paşa ve adamlarını yakaladı. Ellerini ayaklarını kestirdikten sonra hepsini kazığa oturttu.Drakul bunula yetinmedi, Türk toprağı haline gelmiş Bulgaristan'a akınlar düzenleyerek 25 bin kişiyi esir almıştı.Fatih durumu öğrenmeleri için voyvodaya bir elçiler heyeti daha gönderdi. Bu elçiler voyvodanın huzuruna geldikleri zaman Türk geleneklerine göre kavuklarını çıkarmadılar. Buna çok kızan voyvoda, üçer iri çiviyle elçilerin kavuklarını başlarına çaktırdı!Fatih Sultan Mehmed ordusunun başına geçeerek Eflâk seferini başlattı. Veziriâzam Mahmud Paşa da 175 teknelik donanma ile Eflâk kıyılarına hareket etti.Hikayeye göre bir gün Vlad’ın şatosuna İtalyan elçiler gelir ve huzuruna çıkmak isterler.Elçiler içeri kabul edilir ve saygı gereği diz çöküp şapkalarını çıkarırlar ve Vlad Dracula’nın önünde başarını eğerler.Ama o zamanki gelenekler göre İtalyanlat şapkalarının altına küçük takkeler giymektedirler ve Vlad’ı selamlarken bunları çıkarmazlar.Dracula başlarındakinin ne oldugunu ve niye çıkarmadıklarını sorar.Elçiler ise bunun bir gelenek oldugunu ve eğer Dracula bu geleneğe saygı gösterirse sonsuza dek onun hizmetinde olacakları ve gittikleri tüm ülkelerde Vlad’ın ne kadar iyi bir hükümdar oldugundan bahsedecekleri cevabını verirler.Bunun üzerine Dracula ayağa kalkar onların bu geleneğini tanıyacağını ve daha da geliştireceğini söyler.Elçilerin yanına gediğinde elindeki çivileri teker teker takkelerinin üstünden elçilerin kafalarına çakar.

Ceset Ormanı

Kazıklı Voyvoda Fatih'in ordusu ile savaşa cesaret edemezdi. Ormanlara, dağlara çekilerek çete savaşları yapmaya başladı. Bunun üzerine Fatih akıncıları  Eflâk içlerine yaydı. Ünlü akıncı beyleri her tarafta voyvodanın askerlerini arıyor, bulup yok ediyor, teslim olanlar esir alıyordu. Binek ve taşıt için kullanılan hayvanlar da toplanarak voyvodanın savaş gücü iyice kırıldı. Fakat voyvoda bir türlü bulunamıyordu.
Fatih, Eflâk voyvodasını kovalayıp başkentine doğru ilerlerken, Türk, Bulgar ve Eflâklılar'dan oluşan 20 bin kadar cesetle, bir ceset ormanıyla karşılaştı. Henüz tanınır halde olan Hamza Paşa'yı kazığa geçmiş halde görmüş, dehşet içinde kalmıştı.Drakul, Eflâk'ın karış karış arandığını görünce Macaristan'a kaçtı. Macarlar onun yaptıklarını biliyorlardı. İdam etmediler ama zindana attılar.Fatih, Vlad'ın yerine kardeşi Radul'u voyvoda yaptı. Ağabeyinin zulmü ile memleketi ne hale getirdiğini görmüş, ona göre hareket etmesi gerektiğini iyi anlamıştı.Drakul (Kazıklı Voyvoda) bir süre sonra zindandan kaçmayı başardı ve bir avuç celladı ile tekrar Eflâk'a geldi Korkakları etkileyerek ve şiddet hareketlerine başvurarak prensliği kısa bir süre ele geçirdi. Ama o kadar kötü bir insan, o kadar vahşi idi ki en yakınları bile ondan nefret ediyordu. Nitekim, kölelerinden biri bir fırsatını bulup kafasını kesti ve Türkler'e gönderdi. Kazıklı Voyvoda'nın kesik başı Eflâk şehirlerinde dolaştırılarak, Türkler'in ülkeye tam anlamıyla hâkim oldukları anlatılmış oldu.
Eflâk artık bir Türk vilayeti olmuştu (1462)Ve tüm bunların sonunda Vlad Dracula Osmanlılar tarafından yakalanır öldürülür başı gövdesinden ayrılır.(Başı ölümüne kanıt olarak İstanbul’a götürülür)
Vlad Dracula’yı günümüze taşıyan şey ise caniligi,ülkesi için savaşırken sergiledigi dehşettir.
Hepsinin arasında en çok göze batan tutkusu kurbanlarını kazığa oturtmasıdır.Kazıklı Voyvoda  ismi buradan gelir. İnsanları asmak ya da kafalarını uçurmak yerine kesinlikle daha acı verici olan bu yöntemi kullanıyordu.Kurbanların çoğu sivri kazıkların üstüne oturtuluyor bazıları ise karınlarına ya da sırtlarına batacak şekilde kazıkların üzerine bırakılıyorlardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder